created by UAL
 
ZEYTİN DALI EDEBİYAT DERGİSİ -- Urla Hakan Çeken Anadolu Lisesi Yayın Organıdır.
MENÜ  
  Ana Sayfa
  OKULUMUZ
  COMENİUS PROJESİ
  ETKİNLİKLERİMİZ
  ÖVÜNÇ TABLOMUZ
  DERGİMİZ
  => Fıkralar
  => Öğrenci Sözlüğü
  => Bunları Biliyor Musunuz ?
  => Genç Şairlerimiz
  => Öğretmenlerimizden...
  => Öğrencilerimizden...
  HAKKIMIZDA
  ŞAİRLER VE YAZARLAR
  FORUM
  FOTOĞRAFLAR
  İLETİŞİM
  ANKETLER
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  HABERLER
  GAZETE
  ÖSS
Öğrencilerimizden...

KIZLARAĞASI HANI

 İzmir’deki hanların en büyüğü ve en görkemlisidir. Anıtsal bir özelliğe sahip olduğu gibi, mimari özelliği bakımından tek örnek olması Osmanlı hanları arasında ona özgünlük kazandırmaktadır.
Yakup Bey tarafından, 1598 yılında yaptırılan ve günümüzde İzmir'in en büyük camisi olan Hisar Camisi'nin batı yanının birkaç metre yakınına inşa edilmiştir. Bu kesim Han'ın doğu tarafını oluşturmaktadır. Batı cephesi, Halimağa çarşısının karşısında, eski keresteciler, bugünkü 871. sokak üzerindedir.
Vaktiyle deniz kenarında inşa edilen Han zamanla denizin dolması veya doldurulması sebebiyle sahilden
200 metre kadar uzak kalmıştır.
KIZLARAĞASI HACI BEŞİR AGA'nın yaptırdığı Han'ın inşa kitabesindeki tarihe göre 1744 te bina edildiği kesin olarak anlaşılmaktadır. 1745 yılında heyelan nedeniyle Han cephesinde önemli derecede çökme ve yıkılmalar olmuşsa da Han derhal onarılmıştır.
1778 tarihinde vuku bulan yer sarsıntısından, Han büyük ölçüde hasara uğramış, 1779 yılında ikinci defa ve esaslı olarak onarılmıştır. Han daha sonraki yıllarda da deprem ve yangın badireleri atlatmıştır.
Kızlarağası Han'ının diğer Osmanlı hanlarıyla başlıca benzerliği, çarşılı ve avlulu hanlar düzeninde olmasından ibarettir.
1740’lı yıllarda Hacı Beşir Ağa’nın İzmir’le ticari ilişkileri olması sebebiyle İzmir’de bulunması, buradaki ticari potansiyeli yakından bilmesi ve önünde Büyük Vezir Han gibi olumlu bir örneğin bulunması, KIZLARAĞASI Hanı’nın yapılmasına etken olmuştur.
KIZLARAĞASI HANI’nın zemin katı depolama ve ticaret amacıyla kullanılmaktaydı. Han’a inen kervanların yükleri burada boşaltılır, ihraç edilmek, dükkanlarda satılmak veya depolanmak üzere ayrılır, alışverişler yapılırdı.
Deve, katır, eşek, at gibi kervan hayvanları yükleriyle girdikleri Han avlusuna yüklerini indirdikten sonra burada gecelemekteydi. Mallar, han depo ve mahzenlerinde muhafaza altına alınırdı. Han’ın kapıları, bütün hanlarda olduğu gibi havanın kararmasıyla kapanırdı.
Han’ın üst katında geceleme amaçlı kullanılan ocaklı, nişli, bodrumlu, ahşap tabanlı odalar bulunmaktaydı. Odaların içlerinde ihtiyaca cevap verebilecek yer döşekleri, toprak lazımlık, testi, toprak kandil ve tütün lülesi gibi araç ve gereçler de bulunmaktaydı.
KIZLARAĞASI HANI’nın zamanında ticari açıdan İzmir’in en merkezi yerine (liman ağzına) yapılmış olması, Han’ın ne denli önemli bir işlevi yüklendiğinin göstergesidir. İzmir’in ekonomik hayatında bu derece önemli olan Han 1778 yılında ticari kapasitesinin zirvesine ulaşmış ve bu tarihten 19. yüzyılın son çeyreğine kadar yüz yıl süreyle bu parlak dönemini sürdürmüştür.

HAMDİ TÜRKÜLER
10 FEN-A
.......................................................................................................................................................

                  HEY    GİDİ   ALMANYA 

          Bu  serüvene  aslında  sene başında  başladık. Uzun bir hazırlık evresinden  sonra  nihayet gitme zamanı  gelmişti. Havaalanına geldiğimizde bütün arkadaşlarım çok heyecanlıydı ;çünkü hepimizde ilk defa ailelerimizden ayrı bir ülkeye gidiyorduk.  Adete hepimiz bir haftalık özgür birer kuş gibiydik ama ne kadar sevinsek  de içimizde ailelerimizden ayrılmanın acısı da vardı. İzmir’den başlayan yolculuğumuzun ilk durağı İstanbul’du. Burda  iç hatlardan dış hatlara geçerek  vize sırasına geldiğimizde herkesin suratında gülücükler açıyordu. Burda teker teker gümrükten geçtik ve en nihayetinde ülkeden çıkışımızı  almıştık. Artık Türkiye’de değildik. Bir anda  etrafımızdaki her şey İngilizce olduğunu fark ettik. Çok şaşırmıştık,  ufacık bir çizgi bu kadar şeyi ayırmayı nasıl başarıyordu. İstanbul’dan  da uçağımızın kalkış anonsu geldi ve uçağa doğru gitmeye başladık. Hepimizde  adını koyamadığımız  bir his hakimdi. En nihayetinde uçaktaydık ve uçak havalandı. Resmi olarak da ülkeyi terk etmiştik. Artık  hayatımızda hiç görmediğimiz bir ülkeye ve bizi hiç tanımayan insanların yanına gidiyorduk. Alışık olduğumuz o Türk insanının sıcaklığı, hoşgörüsü, misafirperverliğini bulabilecek miydik? Aslında bunun önemi de var mıydı! çünkü biz oraya onların kültürünü görmeye  gidiyorduk. Havada iki buçuk  saat uçtuktan  sonra  Hannover  Havaalanı’na indik. Uçaktan çıktık ve karşımızda dört aylık emek sonucu ulaştığımız Almanya vardı. Hannover’ e gelmiştik gelmesine fakat önümüzde bir  de tren yolculuğu vardı. Almanya’ya geldiğimizde saat on ikiyi bir iki dakika geçiyordu.En erken tren de saat beşte kalkıyordu.Hannover havaalanında beklemeye başladık. Etrafa baktığımız zaman aslında birçok şeyin Türkiye ile aynı olduğunu fark ettik. Hocalarımızla muhabbet etmekten zamanın nasıl geçtiğini anlamadık ve trenimiz kalktı, artık partnerlerimizle buluşmamıza sadece  yarım saatimiz vardı. Herkes arkadaşını tanıyordu aslında ama yüz yüze görüşmek farklıydı. En sonunda  Hameln  anonsu gelince hepimiz heyecandan yerimizde duramıyorduk.Tren  durdu ve indik ki karşımızda partnerlerimiz duruyordu. Hemen herkes partnerlerinin yanına gitti.Hepimiz yorulmuştuk ve partnerlerimizin evlerine gittik. O gün akşama kadar boştuk ve akşam da bir tanışma yemeğimiz vardı.Bütün ülkelerden gelen kişiler burada toplandık, yemek yedik ve tekrar evlere gittik. Böylece ilk günümüz geçmişti.Sabah partnerlerimizle birlikte tekrar okula  geldik fakat hepimiz sabah  Almanya’da olduğumuzu anlamıştık.Çünkü hava aşırı soğuktu. Okula gittiğimiz zaman ise  ağzımız açık kaldı adeta . Okul toplam dört katlıydı ve ek olarak bir spor kompleksi bir de ek binası vardı. Dört gün boyunca okulda çeşitli etkinlikler yaptık. En son gün ise bizi geleneksel olarak yaptıkları dağ yürüyüşüne götürdüler.Cuma günü hepimizi çok sevindiren bir olay oldu ve sabah kalktığımız zaman kar yağmış olduğunu fark ettik.Etraf o kadar güzeldi ki adeta şehir üzerine beyaz bir şal almış gibiydi. Başlarda hepimiz yerlere basmaya kıyamamıştık. Dağ yolculuğu zevkliydi fakat zevkli olduğu kadar zorluydu da. Soğuk bir yandan, kar bir yandan bir de dağa tırmanış derken çok yorulduk. Zirvede avcıların kaldığı bir kafede mola verdik. Yemek yedik ve biraz dinlendikten sonra havanın kararmasıyla dağdan inişe geçtik.            Ordan  Hameln tren istasyonuna gittik.Ayrılık vakti gelip çatmıştı ki biz partnerlerimize ve ailelerine çok bağlanmıştık.Bir hafta süren bu Almanya maceramız hepimiz için kelimelere dökülemeyecek kadar güzeldi.

 SAMET KEMAHLI
11 FEN C

 

 
 

Bu sayfayı nasıl buldunuz?
İyi , ama geliştirilmesi lazım...
Pek sevmedim...

(Sonucu göster)


 
ZEYTİN DALI  
  Çalışmak demek, boşuna yorulmak, terlemek değildir. Zamanın gereklerine göre bilim ve teknik ve her türlü uygar buluşlardan azami derecede istifade etmek zorunludur.
K.ATATÜRK
 
ZEYTİN DALI  
  Başarı tatlıdır ama çoğu zaman ter kokar.  
ZEYTİN DALI  
  Hiç kimse, başarı merdivenine elleri cebinde tırmanmamıştır.
Moorhead

 
ZEYTİN DALI  
  .  
Bugün 4 ziyaretçi (4 klik) kişi burdaydı!
created by 10 Fen/A Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol